Keriman hanım Bursa Dağcılar Kulübüne üye olduktan sonra sporcu arkadaşları arasında. “Bu fotoğraftaki kişiler için 23 üncü sayfaya bakınız”
Keriman hanım Bursa Dağcılar Kulübüne üye olduktan sonra sporcu arkadaşları arasında. “Bu fotoğraftaki kişiler için 23 üncü sayfaya bakınız”

Dünya Güzeli Uludağ’da*

Keriman Hanım Dağ Kulübüne yazılırken fişini dolduruyor. Arkadaki Kulüp Başkanı Saim (Altıok) beydir.
Keriman Hanım Dağ Kulübüne yazılırken fişini dolduruyor. Arkadaki Kulüp Başkanı Saim (Altıok) beydir.

Musa

Türkün güzelliğini dünyaya tanıtan Keriman Halis hanımla, dünyanın en güzel yerine: Uludağ çıktık. Meğer tabiatın özene bezene yarattığı iki güzelliği bir arada görmek kadar zevkine doyulmaz bir şey yokmuş…
Diyebilirim ki: bugün Uludağ efsanevi bir dağ değil, sahiden bir cennetti, Keriman hanım da bu cennete layık bir huri… Yürürken onun ayaklarını; gökyüzünün rengini görmekten morarmış koyu mavi mineler sarıyor, başının üstünde ırmakların koyu yeşil derinliklerini andıran zümrüt gibi yeşil çam dalları titreşiyordu.
Bize öyle geliyordu ki; Uludağ bugün Keriman için makyaj yapmış ve bir kat daha güzelleşmişti. Hatta kartal yuvalarının üzerinde hırçın rüzgarların sık çaldıkları korkunç şahikalar bile bugün, eşini görmediğimiz mahmur bir güzellik ve hiç rastlamadığımız tatlı bir rehavet içinde idiler.
Kadın, çiçek, kuş, çimen, çam, su; bunlar hep güzel şeyler.. Fakat hepsinden güzeli bunları bir arada görebilmektir.

Keriman, kah yürüyor, kah koşuyor; lakin şu muhakkak ki; bu güzellikler ortasında kendi güzelliğini de unutup gidiyordu… Zaten bütün beşeri ihtirasların, medeni gürültülerin
Köşe kapmaca oynamadıkları yerler oldukları için değil midir ki; dağlar, kırlar ve tabii güzellikler çok sevilir.
Bunları düşündükçe dağın azameti gözümüzde büyüyor ve bu azametli dağ da eğilmiyen başındaki gururunu sanki Keriman’a terk etmek ister gibi inadına tavazua bürünüyordu. Yeşil çimenlerin altındaki yumuşak toprakları oyarak mini mini şelalecikler yapan billur gibi berrak sular, bu müstesna iklimin yetiştirdiği nadide kokulu ve bin bir renkli narin çiçekler, yosunlu kayalar boyunca eteklere uzanan külçeleşmiş beyaz karlar; daha ne bileyim tarifi çok güç olan bu enfes güzellikler ortasında Keriman’ı biz ilahı bir fon ve dekor içinde görüyorduk. Hem öyle bir dekor ki: ikisini birbirinden ayırmak pek müşkül ve hakikaten günah…
Fakat derhal haber vereyim: onlar birbirlerinden ayrılmamaya ahdetmişlerdir ve Keriman Halis hanım dağcı olmuştur.
Hele Halis bey kızının dağcılığından pek memnun…
Piyangodan 10 bin lira çıksaydı bu kadar sevinmezdim. Burada kızım bol bol yemek yiyor, su içiyor.. diyor.

Keriman hanım kayaklarının üstünde dinlenirken
Keriman hanım kayaklarının üstünde dinlenirken
Keriman hanım kayaklarıyla
Keriman hanım kayaklarıyla
Keriman Halis hanım zirvedeki hatıra defterine ihtisaslarını yazıyor.
Keriman Halis hanım zirvedeki hatıra defterine ihtisaslarını yazıyor. (Sağ baştan Şahsine ve Saim Altıok, Musa Ataş. Sol başta Tefik Halis Bey. )
Keriman hanım zirvede Tevfik Halis ve Musa (Ataş)Beylerle beraber.
Keriman hanım zirvede Tevfik Halis ve Musa (Ataş)Beylerle beraber.

Hakikaten öyle… Otelde yemek arasında babasının ısrarına rağmen su içmeye nazlanan Keriman hanım; zirve yolunda rastladığı kaynaklardan,
Ah ne güzel su! Diye eğilerek kana kana su içiyor. henüz bir saat evvel kuvvetli bir yemek yemişken zirveye çıkar çıkmaz.Haydi yemek yiyelim şimdi diyor ve hepimizden önce kumanyaların başına geçip oturuyor.
Tevfik Halis** bermutat kafilemizi gülmekten kırıp geçiriyor. Adım başında şöyle bir nefes alarak:
Durun çocuklar! aklıma bir hikaye geldi mukaddemesiyle tatlı tatlı anlatmaya başlıyor. Bittabi bizde gülmekten can kalmıyor ama Tevfik Halis de bu bahane ile yorgunluğunu bize hissettirmeden biraz dinlenmiş oluyor…
Zirvede mufassal bir yemekten sonra Keriman hanım kasada mahfuz deftere yazdığı hatıranın altına şu cümleyi ilave etti. “ Uludağın zirvesine çıkmamak cidden büyük bir mahrumiyettir.”

Zirveden inerken Keriman anlatıyordu; Kuzum Allah aşkına bunu sakın yazmayın! diyordu ama; tanınmanın ve meşhur olmanın da bir dert olduğunu gösteren bu sözlerini yazmamak gazeteciliğe sığmayacak… Efendim İstanbul’ da adeta rahat değilim. Bir gezintiye çıksam herkes beni tanıyor.. hatta mektebe gittiğim zamanlar yoluma çıkan iki hanım her gün sorarlardı: En güzelimiz! Nereye gidiyorsunuz? Bir gün sabrettim, iki gün sabrettim. Hiç cevap vermeden geçtim. Fakat öyle bir gün geldi ki sabrım tükendi.

Cehenneme efendim! Sizde gelir misiniz? Demeye mecbur kaldım. Halbuki burası ne iyi yermiş.. bırakın Uludağ’ı; Bursa bile rahat.. Misafir kaldığımız eve her zaman gelen aileler şimdi beni rahatsız etmemek için gelmiyorlarmış. Ne iyi kalpli insanlar değil mi?

Keriman hanım, karlı mıntıkalarda kayak sporculuğuna başladı. Kayakları takarken: Çok cazip bir spor. Öyle hoşuma gidiyor ki, anlatamam. Herhalde senenin ilk karı yağar yağmaz ilk işim Bursa’ya gelmek olacak… diyor. Dağcıların imdat evindeki hatıra defterine Keriman hanım şunları yazdı: “Dağcılarla birlikte geçirdiğim bu müstesna günü hiç unutmayacağım. Hayatımın en güzel ve en heyecanlı bir günü olarak hatırlayacağım.” Otomobille Bursa’ya dönerken güneş, Apolyont gölünü beş köşeli bir altın tepsiye benzeterek batıyordu. Keriman hanım gurubun güzelliğiyle artık alakadar olmuyor muttasıl yolumuzun sağında veya solunda gördüğü müsait mayileri bize göstererek: Buralardan ne güzel kayılır! Değil mi? diyordu. 


(*) Musa Ataş ;Yedigün. 4 Temmuz 1934, no.69, sh.7 vd. (**) Türk Seyyahin ve Otomobil Kulübü’nün (Turing) Bursa Şubesi Müdürü