Uludağ'ın Esrarlı Köşelerinde!

2,000 metre yüksekte
buzlu, korkunç göller.
Vahşi granit duvarlarının dibinde
kocaman buz kitleleri yüzüyordu

Uludağ’ın Esrarlı Köşelerinde!
Yukarıda solda efsanevi Karagölü'n uzaktan görünüşü, sağda Bursa Fırka kâtibi Saim (Altıok)bey gölü kauçuk bir yatakla geçerken; aşağıda solda yüksek granit tepeler ve itikâlât, ortada Kilimligöl kıyısında tevakkuf; sağda Bıızlugöl'de büyük glâsiyeler yüzerken

Bursa muhabirimizden:
Bursa’da açılan Türkiye Turing ve Otomobil Kulübü Şubesinin müstakbel faaliyetine iyi bir zemin hazırlamak için, Ticaret ve Sanayi Odası İstihbarat Müdürü Tayyar (Akkeskin)Beyin riyasetinde Hakkın Sesi Gazetesi Müdürü Mes’ulü Cemil Kadri, sporcu gençlerden ve Halk Fırkası Kâtibi Saim(Altıok), Avni ve Hadi Beylerden mürekkep bir kafile perşembe günü Uludağ’a çıktık. Ve dağa ait yepyeni bir malûmat serisi toplamağa muvaffak olarak geri döndük.
Perşembe sabahı; herkesin gittiği yoldan ve bin bir güzellik ortasından geçtik… 2200 rakımlı Otele kadar otomobille çıktık. Otelden sonra en kısa yoldan, kâh karlı kâh buzlu mıntıkalardan geçerek bir buçuk saatlik yürüyüşü müteakip zirveye vâsıl olduk. Burada bir mola verildi. Zirveye çıkarken vahşi ıslıklar çalarak esen korkunç bir rüzgâr başladı. Gözümüzün önünde ansızın sisler peyda oldu.
Bir müddet bulutlar içinde kaldık. Zirveden itibaren yapacağımız yürüyüşler tehlikeli olacaktı. Çünkü: Şimali şarkiye doğru imtidat eden teşekkülât pek karışık ve arızalı granit yamalarından ve sarp tepelerden ibaretti.. Onun için kafilemiz; dik ve sarp meyilleri inerken kalın bir ip kullanıyor. Bu ipi ekseriya sisli zamanlarda kullanmak mecburiyetinde kalıyorduk. Bazen bir saniye içinde baskın yapan kesif sis tabakaları bizi tam bir gece zulmetine sokuyor ve bir adım ilerimizi göremediğimiz için ipe sımsıkı sarılarak bulunduğumuz yerde kalıyorduk. Çünkü bu vaziyette iken atılacak her adım hayatımıza mal olabilirdi.
Tabiat buradaki granit kütleleri üzerinde müthiş itikâlât yapmıştır. Mütalaa edebildiğimiz vaziyete nazaran dağın şimali şarkisindeki tepeler üzerinde şimal rüzgârlarından ziyade “gün doğuşu” rüzgârı müesir olmuştur. Uludağ zirvesi ile hem seviye olan bir hattı müstakim üzerinden (üç buçuk saat) mütemadiyen şark ve şimali şarki istikametine doğru yürüdük. Bazen buz kütlelerini, bazen de derin vadilerin birleştiği yerleri dolduran kar kümelerini aşarak göller mıntıkasına indik..
Göllerin bulunduğu seviye deniz den (2000) metre kadar yüksektir. Eskiden bu göllerin sönmüş birer volkan ağzı olduğu zannedilirmiş. Fakat bir kaç sene evvel Coğrafya Cemiyetinin buraya gönderdiği mütehassıs heyet bu meseleyi halletmiş ve göllerin birer krater değil alelâde birer hafreden ibaret olduğunu kabul etmiştir.
Bu mıntıkada beş göl vardır. Göllerin etrafını çeviren tepeler sert granit duvarlarından mürekkep ve göllerin seviyesine nazaran tahminen 800 metre irtifadadır. Buradaki manzaralar; Uludağ Oteline kadar geçilen çamlık araziye benzemiyor. Fakat bu arazinin de kendine mahsus kıymeti ve müstesna bir hususiyeti var. Böyle yalçın, vahşi ve müşkülâtla yürünebilen arazi üzerinde yaşamak ve tabiatın korkunç ve payansız ihtişamını, azametini bin bir his ile seyretmek zevkli bir şey!…
Burada en büyük ve maruf göl (Karagöl) dür. Burası hakkında bir çok efsaneler vardır. İşte bir tanesi: (Vaktiyle bir çoban sopasının içini oyarak altınlarla doldurmuş. Günün birinde elinde taşıdığı bu sopayı muzip bir keçinin hafif bir boynuz darbesi göle fırlatmıştır. (Dipsiz) olduğu söylenen ve her tarafında girdaplar bulunduğu rivayet edilen bu göle, çoban girememiş. Çünkü su, derhal içeri çekermiş, nihayet işitmiş ki- bu sopa 18 saat mesafede Kestel köyünün altındaki Karapınar membaından meydana çıkmış… )
(Karagöl) adeta bir cumudiye gölüdür. Çünkü gölün üç tarafını çeviren tepelerin sathı maillerinden aşağı, fırsat buldukça, ağır ağır yürüyen buz kütleleri görünüyor. Bu kütleler kısmen göl kenarına gelmiştir. Karagöl’ün suyu Boğaziçi denizi gibi koyu mavi ve hafif dalgalıdır.
Karagöl’de sondaj yapmak istiyorduk. Arkadaşlardan Fırka Kâtibi Saim B. iyi bir yüzücü idi. Mamafih efsanelerde hikâye edilen girdaplara maalesef inanarak sondajı kauçuk bir yatak şişirmek suretiyle yapmak ihtiyatkârlığında bulunduk (*).
Saim (Altıok)bey. Yatağa bindi ve kollarını kürek gibi kullanarak bu efsaneli esrarlı gölü geçti.
Arkadaşımız gölün garbinden şarkına geçinciye kadar heyecan içinde idik. Her saniye bir felâketle karşılaşacağını zannediyorduk. Eline verdiğimiz ve ucuna demir bağladığımız ipi bir taraftan gölün içine atarak derinliğini tayin etti. Diğer taraftan bir ucunu elimizde bıraktığı iple gölün uzunluğunu ölçtü. Tul 400, arz (270) metre idi. Derinlik bazı yerlerde 35 kulaç, bazı noktalarda da 30 veya 25 kulaçtı.
Müteakiben (Buzlugöl) adını verdiğimiz ikinci göle geldik. Ve burada hakikî bir kutup yaşadık.. Kendimizi Bangiz’ler ve Aysberg’ler diyarındayız zannettik.
Çünkü mavi suların üstünde 20-25 metre tulunda ve arzında kocaman buz kütleleri yüzüyordu. Bu kütlelerin su altında kalan kısmı (2) (2,5) metre kadardı. Su haricindeki irtifaları da (20-25) santimetre idi. Gölün hafif dalgacıkları bu buz kütlelerini birbirine çarptırarak ahenktar bir ses çıkarıyordu.
Buzlugöl’de yaptığımız sondajda 3 ilâ 5 kulaç derinlik tesbit ettik. İki üç göl daha vardı. Fakat bunlar küçüktü. (Kilimligöl ve Balıklıgöl) isimlerini taşıyan bu gölleri de gördükten sonra avdete başladık. 
MUSA (Ataş) Cumhuriyet Gazetesi 8.8.1931

Yukarıdaki fotoğrafın orjinali (Sema Haznedar Koleksiyonu) . Tayyar Akkeskin’in torunu Sema Haznedar’a göre; Saim Altıok’un kullandığı bu yatak Akkeskin’nin kayınpederinin dedesi olan Kolordu Komutanı Müşir Macar Mahmut Hamdi Paşa’ya 1876 yılında Osmanlı-Karadağ savaşında verilen yatak olup,Paşa bu yatağı diğer savaşlarda da kullanmıştır.
Yukarıdaki fotoğrafın orjinali (Sema Haznedar Koleksiyonu) . Tayyar Akkeskin’in torunu Sema Haznedar’a göre; Saim Altıok’un kullandığı bu yatak Akkeskin’nin kayınpederinin dedesi olan Kolordu Komutanı Müşir Macar Mahmut Hamdi Paşa’ya 1876 yılında Osmanlı-Karadağ savaşında verilen yatak olup,Paşa bu yatağı diğer savaşlarda da kullanmıştır.