Uzun ve Zevkli Bir Orman İnişi

Kayaklarını ayaklarında birer oyuncak hafifliğiyle kullanmasını bilenler için dağcılıkta en zevkli hareket nedir bilirmisiniz? Dim dik yamaçları bin bir çeşit mahlûkat şekline bürünerek pamuk yığınları halinde süsleyen çam ormanlarının arasından iniş yapmak… Çünkü: çıplak meyillerden aşağı kaymak, kayağı gelişi güzel ve meylin sürüklediği tarafa doğru başı boş kullanmak demektir. Hem bu, sıkıcı bir yeknesaklık teşkil eden harekettir. Orman inişi ise, insanı kayakçılığın her türlü icaplarını tatbike mecbur eden en mütekâmil bir merhale, değişik manzaralar görmek itibariyle de ayrıca zevkli ve ideal bir harekettir. Bilhassa yüksek dağlarda orman inişi yapmak; 2000 veya 2500 metreden ovalara kuş bakışı bakarak göz kararmasına karşı idman yapmak demek olduğuna göre: Uludağ’ın cenup yamaçlarında yapılan bu orman inişlerinin iyi kayak bilen ve kayaklarına hakim olanlar için büyük bir zevk teşkil ettiğini kaydetmek lâzımdır.
İlk olarak bir kayakçı kafilemizin bulduğu bu (Uludağ—Cennet Kaya Kirazlı Yayla) orman yolu artık şimdi; Ankara, İstanbul ve Bursa Dağcıları arasında Otelden kestirme iniş için bir gaye haline gelmiş bulunmaktadır. Geçen hafta bu inişlerden birini yapmış olan grupla beraberdim. Cennet Kayadan hareket eden kafilemizde İstanbul Dağcılık Kulübünün en iyi kayakçılarından ve Sanat Mektebi Muallimlerinden Ekrem Karay, Bursa Dağcılık Kulübü Reisi Saim Altıok, ben ve Cemal ismindeki bir kayakçı arkadaş vardı. Yolumuz bazen 50-60 derecelik meyillerden, bazen de sarp kayalıklar arasına sıkışan ormanlardan geçiyordu. 2000 metredeki Kayak Evinden 2200 metredeki Cenneykaya’ya çıktığımız zaman altımızda beş altı metre kalınlık teşkil eden pudra halinde bir (toz kar) deryası bulunuyordu. Ufuklar çok engindi Apolyont gölü sanki avucumuzun içinde idi. Marmara ayaklarımızın altında… Afyon, Uşak ve Bandırma taraflarındaki dağlar ise altımızda ufak bir kabarcık halinde küçülmüşlerdi… 2200 metrelik hattı balâlarda öyle şiddetli hava cereyanları vardı ki: insanı adeta bir çırpıda devirecek oluyordu… Lâkin kayağın sürati bu şiddetli cereyanları alt edecek vaziyette idi. Artık ormandan iniyorduk.. Kayaklarımızın arkaları birer kar çağlayanı halinde muttasıl geriye doğru (toz kar) dan şelâleler püskürtüyordu… Kulaklarımız havanın çarpışından adeta ıslık çalıyordu. Birer otomobil süratiyle yol alan kayaklarımız bu enfes karın üstünde tatlı ve muttarid bir ses çıkarıyordu.
Derin bir zevkin verdiği heyecan içindeyiz… Çünkü: her tarafımız ve her hareketimiz bin bir güzellikle dolup taşıyordu… Hele o çamlar, hele o çamlar… Milyonlar değerindeki bu zarif çamlar ne şekillere girmişlerdi? İnsan bunlara bakmaya doyamıyordu. Çam dallarından meydanda eser yoktu Kar, onlara öyle acaip hayvanların şeklini vermişti ki: kendimizi tıpkı cansız ve hareketsiz bir hayvanat müzesinde sanıyorduk.. Hızlı iniyorduk, kayaklarımız tahminen saatte 60-70 kilometre yapıyordu. Dereler atladık, tepeler ve vadiler aştık, tam bir saatte Kirazlı Yaylaya indik… Buradan Bursa’ya iniş daha süratli oldu. İzlenmiş olan şosayı takiben otomobilden de daha süratli olarak Elma Çukuru kestirme yolundan Bursa’ya iniyorduk. Kayaklarımızı, tıpkı şahlanmış birer küheylân gibi zapt edemiyorduk… Üç arkadaş şu noktada müttefiktik: kayakçılık başlayalı beri bu kadar zevkli ve bu kadar uzun bir orman inişi yapmamıştık.
Musa Ataş – Bursa Açık Ses 26.1.1938